ALMANYA’DA YEŞİLE KARŞI YEŞİL RÜZGAR ENERJİSİ MÜCADELESİ

Almanya’nın yeni Çevre Bakanı Steffi Lemke, doğa koruma politikaları ve iklim politikalarını dengeleme niyetinde olduğunu söyledi.

Almanya’nın yeni hükümeti, rüzgâr enerjisini önemli ölçüde genişletecek. Ancak bu planın, hükümetin keskin çevreci destekçilerinin bir kısmını öfkelendireceği düşünülüyor.

Hükümet, genellikle çevreyi, kuşları ve güzel manzaraları koruma üzerinden ifade edilen yerel direniş sonucunda oluşan ve birçok projeyi engelleyen bürokrasi tıkanıklığını aşarak yılda 1000 ile 1500 arasında yeni rüzgâr kulesi inşa etmeyi hedefliyor. Bu da önümüzdeki yıllarda ülkenin yüzde 2’sinin yeni rüzgâr projeleri ile kapsanacağı anlamına geliyor.

Doğayı koruma ve hızlı biçimde yenilenebilir enerjiyi geliştirme ihtiyacını dengeleme işi ise yeni Çevre Bakanı Steffi Lemke’ye düşüyor.

Lemke, Politico’ya verdiği demeçte “Amacım doğaya dayalı çözümleri ilerletmek” dedi ve “Önümüzdeki yıllarda, birlikte ele alınması gereken iki konuyla, biyoçeşitlilik kaybı ve iklim krizi ile mücadele etmek istiyorum” açıklamasında bulundu.

Ancak bu kolay bir mücadele olmayacak.

Almanya, geçen yıl elektriğinin yüzde 12’sini üreten son nükleer reaktörlerini kapattığı için, rüzgâr enerjisi ülkenin ekonomik geleceği açısından çok önemli bir hale geldi. Son altı reaktörün üçü geçen hafta kapatılmıştı; geriye kalan üç reaktör ise bu yıl içinde kapanacak. Yeni hükümet ayrıca, 2038’e kadar kömüre dayalı enerjiden çıkmanın planlandığı programı hızlandırarak geçen yıl ülkenin enerji ihtiyacının dörtte birini karşılayan kömüre dayalı enerjiyi 2030’a kadar tamamen kaldıracağını da taahhüt etti.

Ancak karadaki rüzgâr kuleleri konusu şiddetli bir muhalefet uyandırdı. En sert tepkilerden biri de Bavyera Eyaleti’nden geldi. Eyalet, bir rüzgâr kulesinin, en yakın konut yapısından, kulenin zemininden türbin kanadının ucuna kadar ölçülen yüksekliğinin on katı kadar uzak olması zorunluluğu getiren 10H yasasını çıkarmıştı. Bu yasanın ardından eyaletteki rüzgâr gelişmeleri neredeyse imkânsız hale geldi.

Eskiden, nesli tükenmekte olan türleri yeterince koruyamadıkları için rüzgâr enerjisi projelerine dava açmada ön saflarda yer alan, ancak son zamanlarda rüzgâr enerjisini genişletme fikrine ısınan bir sivil toplum kuruluşu olan Almanya Doğayı ve Biyoçeşitliliği Koruma Birliği (NABU) başkanı Jörg-Andreas Krüger, konu yenilenebilir enerji alanı da olsa, hızlandırılmış planlama “doğa ve türlerin korunması pahasına devam edemez” açıklamasında bulundu.

Karadaki rüzgâr kulelerine ilişkin tartışmalar çoğunlukla kuşlar etrafında dönmekte. NABU, Almanya’daki rüzgâr çiftliklerinin yılda 100.000’den fazla kuş öldürdüğünü tahmin ediyor. Bu sayı kulağa çok gibi gelse de cam kaplama binalar yılda yaklaşık 108 milyon kuş öldürüyor ve her yıl 70 milyon kuş araba, kamyon ve tren çarpmasıyla ölüyor.

Yeni müşterek iklim ve ekonomi bakanlığında devlet sekreteri olan Sven Giegold, Alman haber kanalı RND’ye verdiği demeçte, Avrupa Birliği hukuku kapsamında özel koruma sağlanan bir kuş türü ile ilgili, “Bir planlama sahasında kızıl çaylak göründüğü anda, prensip olarak orada hiçbir şey inşa edilemez” dedi.

Giegold’un üstü ve Lemke’nin Yeşiller üyesi arkadaşı İklim ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck de iklim ve çevre arasındaki gerilimlerin oldukça farkında görünüyor.

Şansölye yardımcısı Habeck, Süddeutsche Zeitung’a verdiği demeçte, “İklim krizine ek olarak, türlerin yok oluşuyla birlikte ikinci bir büyük ekonomik kriz mayalanıyor. Ekonomi ile iklimi ve çevre ile tarımı bir araya getirmeliyiz” ifadelerini kullandı.

Yeşiller bölünüyor

Rüzgâr enerjisine geçiş sürecinin nasıl hızlandırılacağı konusundaki anlaşmazlıklar, Yeşiller içindeki eski bölünmeleri yansıtıyor. Bu bölünmeler, son iki yasama döneminde çevreyi koruma konusunda Habeck dahil partinin pragmatistlerini, -ya da Realos- parti meclis grup sözcüsü Lemke’ye daha yakın görünen sol eğilimli köktenciler -ya da Fundis- ile karşı karşıya getirmişti.

Parti, doğal gazın yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde oynaması gereken rol konusunda zaten bölünmüş durumdayken karadaki rüzgâr kuleleri de ayrı bir baskı noktası oluşturdu.

Hükümet, bugün 56 gigawatt alınan kara rüzgarını 2030’a kadar 85 GW ile 125 GW arasında almayı planlıyor; bu da yılda 5 GW’dan fazla yeni kapasite inşa etmek anlamına geliyor. Endüstri lobisi WindEurope’a göre ise 2019 yılında yalnızca 1 GW’lik yeni kara rüzgâr kulesi tesis edildi.

Doğa korumanın, hükümetin temiz enerji için şiddetli talepleri arasında yeterli yere sahip olmasını garantileme işi, Çevre Bakanı Lemke’yi, koalisyonun vaatleri ile Yeşiller oy bloğunu oluşturan temel unsurların endişeleri arasında bir denge bulmak zorunda bırakacak.

Ancak bu şimdiden sürtüşmelere yol açıyor.

Giegold, AB doğayı koruma yasasının yenilenebilir enerjiyi hızla yaymanın önünde durmayacak şekilde yenilenmesi çağrısında bulunmuştu.

Ancak Lemke, Giegold’un fikri için, “bu, hükümetten gelen bir öneri değil” dedi ve bu önerinin Habeck tarafından yapılmadığını ima etti. Bakan Lemke, hükümetin, AB doğayı koruma yasasını uygulamaya yönelik koalisyon anlaşmasının gereklerini yerine getireceği konusunda ısrar etti.

Yeni hükümetin koalisyon anlaşması, “biyoçeşitliliğin korunması insani bir görev ve etik bir yükümlülüktür” bildiriminde bulunuyor ve yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasıyla soyu tehlike altına giren türlere odaklanan bir koruma programı oluşturmayı amaçlıyor.

Almanya’nın Oldenburg şehrindeki Carl von Ossietzky Üniversitesi’nde biyoçeşitlilik üzerine çalışan Profesör Dirk Albach, “Türlerin korunması, iklimin korunması kadar önemlidir ve daha da önemlisi, ancak türleri koruyabilirsek iklim değişikliğine uyum sağlayabileceğiz” açıklamasında bulundu.

NABU’da iklimsel ve çevresel yönetimin başında bulunan Michael Schäfer, daha temiz bir enerjiye geçişin aynı zamanda Almanların yaşayış biçimini yeniden düşünmek anlamına geldiğini savundu. Schäfer, Alman toplumunda, azaltılması gereken “sürdürülemez … bir enerji açlığı” olduğunu söyledi ve “Yalnızca yüzde yüz sürdürülebilir enerjiye geçmemiz gerekmiyor; aynı zamanda baştan başa enerji ve doğa tüketimimizi de azaltmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Ancak partilerinin çevreci köklerine sadık kalma ihtiyacı ile daha geniş bir iktidar koalisyonunun parçası olma ihtiyacı arasında denge kurmaya çalışan Yeşiller ’in muammasını daha da artıran bu mesajı halka beğendirmek politikacılar açısından hiç de kolay değil.

Parti, NABU ile iş birliği yapmış ve geçen ay “doğa dostu rüzgâr enerjisinin yayılması” yolunda bir ortak tutum belgesi sunmuştu. Bu belge, partinin, yeşil enerji hamlesinde doğayı unutmadığını göstermek için yaptığı Yeşil bir girişim olarak yorumlandı.

Bu belge aynı zamanda, parti ortodoksisinden sapan politikacıların başının belaya girebileceğine dair bir itiraf da teşkil ediyor.

Örneğin Hesse Eyaleti’ndeki çevre örgütleri ve Yeşil parti üyeleri, Yeşilleri eyalet hükümetine getiren koalisyon anlaşmasının bir parçası olan, bir ormanın içinden geçen otoyolu genişletme projesini hayata geçirdiği için Yeşil Ulaştırma Bakanı Tarek Al-Wazir’i topa tutmuştu.

Halkın üzerinden kazanmak

Lemke’nin ayrıca, rüzgâr enerjisi projelerinin hayata geçirilmesini engelleyen daha yerel çevresel kaygılara karşı, iklim değişikliğinin daha geniş etkilerini açıklayarak halk direnişinin üzerine de eğilmesi gerekecek.

Düşünce kuruluşu Agora Energiewende’nin Almanya’daki çalışmalarının yöneticisi Simon Müller, “Genellikle yaygaracı muhalif bir azınlık, aslında bu tür projeleri destekleyen sessiz çoğunluğu gölgede bırakır… İklim krizinin neden hepimiz için çok önemli bir sorun olduğunu, yenilenebilir enerji kaynaklarının neden bu sorun için bir çözüm olduğunu ve bu yenilenebilir kaynakların genişlemesinin neden gerekli olduğunu açıklamak çok önemlidir.” açıklamasında bulundu.

Biyoçeşitlilik kaybını durdurmak için yenilenebilir kaynaklara geçme gerekliliğini vurgulamak, ileride çok önemli bir hale gelecek.

Schäfer, “İyi bir iklim koruması, türlerin korunması için bir ön koşuldur” vurgusunda bulunuyor çünkü küresel ısınma, tür kaybının başlıca nedenlerinden birini teşkil ediyor.

Aynı şekilde Lemke de biyoçeşitlilik için en büyük tehlikenin rüzgâr enerjisi olmadığını savunuyor ve “Tek bir rüzgâr santrali kuş veya böcek popülasyonları için en büyük tehdit olmaz,” diyor. Lemke’ye göre, türler ve doğa, “rüzgâr enerjisinin genişlemesinden çok daha fazlası” tarafından, bilhassa “endüstriyel tarım, böcek ilacı kullanımı veya alg patlamaları” tarafından tehdit edilmekte.

Bu yaklaşım rüzgâr enerjisi eleştirmenlerini yatıştırsa da bir başka kıdemli Yeşil olan ülkenin tarım bakanı Cem Özdemir ile yeni çatışmaları körükleyebilir.

Kaynak: Politico

Bu haber Muhammed Enes Gündüz tarafından çevrilmiştir.

Serkan Köybaşı tarafından yayımlandı

Dr Öğr.Üyesi, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: